ev-turu

Büyükada’da aile yadigarı bir cennetteyiz

Son güncelleme:

İstanbul’un incilerinden Büyükada’daki müstakil ev, dede yadigarı olup dekorasyon tarzıyla modern ve eskiyi bir araya getiriyor. Eklektik bir anlayış evin güncel yaşam alanlarında öne çıkıyor.

Ziyaret ettiğimiz ev, Büyükada’nın Nizam Mahallesi’nde, denizden yaklaşık 80 metre yükseklikte bir konuma sahip. Dededen yadigar olan bu ev, Dr. Ahmet Rasim Onat´ın varislerine ait. Şu an alt katta oturanlar ise torun olan mühendis Erol Onat ve bankacı eşi Yeşim Erdem Onat.

1850’LERDE İNŞA EDİLDİ

1850’lerde inşa edilmiş olan müstakil evin hikayesini Onat çiftinden dinledik: “Dr. Ahmet Rasim Onat, bu evi 1930’larda, nem oranı az ve denizden uzak konumundan dolayı tercih edip satın almış. Eve ilk olarak 1942’de taşınılmış ve uzun yıllar yazlık olarak kullanılmış. Erol’un çocukluğunda bütün yazlar burada geçirilmiş. Biz ise burayı 2009’dan beri kullanıyoruz. Bazen iki kişi, bazen de dört kişi oluyoruz. Bizim asıl evimiz Frankfurt’ta. Çok sık gidip geliyoruz. Ancak, pandemi sürecinde sürekli buradaydık. Evin iki bölümü var. Biz ön tarafta yaklaşık 200 m2 olan, salon, yemek odası, mutfak, banyo ve üç odalı bölümde yaşıyoruz. Evin çıtakari (tavan süslemesi) süslemeleri ve yüksek tavanları var. Eve uzun yıllar sonra girdiğimizde oldukça eski ve yıpranmıştı. Yine de çok büyük bir renovasyon yapmaya ihtiyaç olmadı. İlk etapta evin kendi doğal dokusunu korumaya çalıştık. Sadece Erol’un babasını kaybettiğimizde koridor ile salon arasındaki kapıyı açtık, kütüphane ve dolapları kaldırdık ve şu anki salon ve yemek odası olarak kullanılan bölümleri yaşama kattık. Evin iç mekanlarını büyütmek ve alanları ferah göstermek için eski kullanılmayan, değerlerini ve fonksiyonlarını kaybetmiş eşyaların bir bölümünü elden çıkardık. Bir bölümünü de yenileyerek taşıdıkları hatıralarıyla beraber tekrar hayatımıza girdiler.”

Birkaç ay süren dekorasyon ise Erol ve Yeşim Onat’a ait. “Bu evi hazırlarken hedefimiz; eklektik, modern, ferah, kullanımı kolay ama şık bir ortam yaratmaktı. Tavandan aydınlatmalar ve lambader kullandık. Perdeler, her zaman denizi ve yeşil doğayı görecek şekilde yerlerini aldılar. Zeminler parke ve mermer. Evin doğallığını, dokusunu muhafaza etmeye çalıştık. Genel olarak ev içinde konfor anlayışımız; her mevsimde rahat yaşayabilmek, hayatı devam ettirebilmek, yaşadığımız ortamdan zevk almaktır. Etrafımızda yaşamımızı zenginleştirecek kitaplarımızın, müziğimizin ve eşyalarımızın olması bizim için ayrıca önemli. Her objenin bir fonksiyonu olmasını istiyoruz. Böylece, evin içinde kendimizi konforlu ve tüm hissediyoruz. Bu evde dekorasyonla ilgili en sevdiğimiz ayrıntılar; yüksek tavanlar, yemek odası ile oturma odası arasındaki geçiş ve aile yadigarı eşyalarımız. Dekorasyonu zaman zaman seyahatlerimizde topladığımız objeler ile zenginleştirdik. Londra Porto Bello, Frankfurt bit pazarları, Antwerp Kloosterstraat, Amsterdam, Kopenhag ve Normandiya Deauville ve Kadıköy´deki antikacılardan çeşitli alımlar yaptık. Bazı parçaları ise Frankfurt´daki evimizin eşyaları arasından seçip buraya getirdik. Yemek masası, büfe, sandalyeler, piyano gibi parçalar evin kendi eşyaları yani aileden yadigarlar. Biz bakımlarını ve döşeme değişikliklerini yaptık. Burası renklerin, dokuların, gezdiğimiz yerlerden topladığımız objelerin, çoğu zaman güzel ve kimi zaman da bizleri zorlayan anıların sentezi. Çiçeklerimiz, yanan mumlarımız, kış aylarında şöminemiz, müziğimiz, misafirlerimiz, ve yemeklerimiz, evimizin vazgeçilmez parçaları,” diyorlar.

Bu ev, Onat Çifti için aile ve dostlarla vakit geçirilen, rahat ettikleri ve anıları yadettikleri bir mekan. “Öncelikle, kentsel tarihi 3000 olan bu şehirde birkaç jenerasyondan beri yaşamaktan gurur duyuyoruz. Ben 4., Erol ise 3. jenerasyon İstanbulluyuz. Bu şehir DNA’ımıza işlemiş artık. Her ne kadar Frankfurt’ta iş hayatımız olsa da İstanbul bize ailemizi, çocukluğumuzu ve arkadaşlarımızı ifade ediyor. İstanbul´un deniz kenarında, üç büyük imparatorluğun başkenti ve her köşesinde tarihin olmasını seviyoruz. Doğu ve batının yarattığı sentez mükemmel… Büyükada ise bize özgürlüğü, doğayı ve doğanın bir parçası olmayı ifade ediyor. Burada yaşanmışlık, çocukluk, anılar ve gelecek var. Uzun lafın kısası, burada olmaktan mutluyuz,” diyor Erol ve Yeşim Onat.

Piyano babaanne yadigarı olup sandalyesi Kadıköy Antikacılar Çarşısı’ndan, şamdanlar ise Kapalı Çarşı’dan. Piyano üzerindeki heykeller Erol Onat’ın babasının eserleri. Değirmen Plajı Burnu resmi Ahmet Veli imzalı. Radyo babaanne ve dededen kalma.
“Dekore ederken Avrupa´da gezdiğimiz deniz kıyısı otelleri, mekanları ve evleri ilham kaynağı oldu.”
Vitrinli büfe ve masa evin yadigarlarından. Erol Onat’ın dedesinin Şişli’deki muayenehanesinden gelen sandalyeler adadaki döşemeci Temel Usta tarafından elden geçirilip kumaş ile kaplanmış. Sedefli sehpalar Dolmabahçe Sarayı’ndan çıkma. Büfenin içindeki kristal bardaklar babaanneden, çaydanlık Londra Portobello’dan, su karafı Almanya Wiesbaden’den alınmış.

Banyodaki camlı dolap marangoza yaptırılmış. Yelkenler Mauritius – Moris Adaları’ndan alınmış.
Misafir odası duvar kağıdı Farrow&Ball’dan seçilmiş. Şömine üzeri varak ayna Kadıköy Antikacılar Çarşısı’ndan, avize Çukurcuma’dan, yatak örtüsü Zara Home’dan, mavi perdeler Persan’dan.
Ebeveyn yatak odasındaki kırmızı çiçekli duvar kağıdı Londra Farrow &Ball’dan seçilmiş. Yastıklar Persan kumaşla dikilmiş.

Pangaltı’da 85 metrekarede vintage yaşam