Son yıllarda herkes vIntage’dan bahsediyor. VIntage dekorasyon, vIntage objeler, vIntage kıyafetler… Peki nedir vIntage? Ve bu stili evimize uyarlarken nelere dikkat etmeliyiz?
Vintage nedir?
Sözlük anlamına bakıldığında vintage, “tarihi değer taşıyan, türünün en iyi örneğini yansıtan” anlamına geliyor. Mobilya, ev tekstili, kıyafet, aksesuar, sofra takımı her şey vintage olabilir. Gerçek anlamıyla bir şeyin vintage olması için en az 30-40 yıllık bir geçmişi olması ve birden fazla sahibinin olmuş olması gerekiyor. Bu anlamda aslında biraz ikinci el eşya diyebileceğimiz eşyalardır vintage ürünler. Yaşanmışlıkları, nesilden nesile aktarılan hikayeleri olan, üzerlerinde ise bu yaşanmışlıkların çiziklerini, pürüzlerini taşıyan eşyalardır. Günümüzde vintage artık popüler bir stil olduğu için vintage görünümlü yeni objeler, mobilyalar da üretiliyor.
Vintage’ın tarihçesi
1920’lerin başı… Herkes savaşın kayıplarını unutmaya çalışıyor. Umut ve barış tohumlarının yeşerttiği bu yeni ortamla zengin bir periyod başlamıştı. Yıkılan pek çok konutun yerine yenileri yapılmak üzere devlet bütçelerinden yüklü miktarda fonlar ayrılır. Hatta aynı dönemlerde bu savaş sonrası ortam Paris’te Art Deco stilinin oluşumunu tetikler. Geometrik şekillerin, yuvarlak hatların karakterize ettiği bu stilin ilham kaynağı ise endüstriyel çağ, seri üretimdir. Parçalı üretilen objeler, formlarla oynamaya olanak kılan teknoloji sayesinde geliştirilen eğilip bükülebilen yuvarlak hatlar… Özellikle metalin baş tacı olduğu yıllar. Gelir seviyesinin artması ile beraber oyma ahşaplar, el yapımı porselenler pek çok kişi tarafından rahatlıkla satın alınabiliyordu. 1922’de Mısır’da Tutankamon’un mezarının bulunmasıyla beraber Art Deco stiline Mısır kendi dokunuşunu yapar. Hayvan figürleri, kedi figürleri, siyah-beyazlar…
Gap İnteriors
1930’lara doğru ise döneme hakim olan sessiz filmler, yeni yeni yapılmakta olan oteller, film yıldızları yavaş yavaş motif olarak dekorasyonda yerini almaya başlar. Ancak 1930’ların en yeni gözdesi bir yaşam alanı olarak mutfaktır. Özellikle yeni yeni gelişmekte olan şehirlerle birlikte mutfak çok daha büyük bir alanda kurgulanmaya başlandı. Mutfak eşyalarının önem kazanması da doğal olarak bu döneme denk geliyor. Ancak mutfaktan bahsederken aklınıza günümüzün büyük mobilyalı mutfakları gelmesin. Kullanılan hemen hemen tüm elemanlar modülerdi. Tabaklıklar, tel dolaplar gibi… Dolap kapakları ve kapılar yerine de perdeler kullanılıyordu. Açık raf sistemli ünitelerde sergilenen her şey de aslında biraz koleksiyon ve sanat eseri gibi duruyordu.
1930’ların sonuna doğru patlak veren İkinci Dünya Savaşı ve ekonomik etkileri bir sonraki 10 yıl boyunca ekonomik ve moral anlamında büyük bir durgunluğu da beraberinde getirdi.
1960’ların hippi akımları daha pop desenleri beraberinde getirir. Çok daha cüretkar olan renkler ahşap mobilya ve geniş koltukları işgal etmeye başlar. Özel hayatın bile sorgulandığı bu dönemde açık yaşam alanları planlanmaya başlar. Açık mutfaklar, oturma odasına dahil olan yemek odaları gibi… Bohem, hippi gibi aykırı bir ruhtan bahsediyoruz bu yıllarda.
1970’ler ise yeniden bir krizin izlerini taşıyordu. 1960’ların da etkisiyle beraber bireysellik ön plana çıkmaya başladı. Yatak odası evde baş tacı edildi adeta. Kişisel izler taşıyan, özgür bir ruhla dekore edilen yatak odaları…